
27 Eylül 2007 Perşembe
Vapurların Seyri

26 Eylül 2007 Çarşamba
İlk misafirlik

Afra'nın kucağında...
Muna Biset'in doğum günü de 6 Eylül!
22 Eylül 2007 Cumartesi
41 kere maşallah!

Büyük bir gündü bugün... Öğleden sonra bire doğru Zehra'yla abim geldiler. İki gecedir süren uykusuzluğun verdiği sersemlikle biraz uzun sürdü bizim toparlanmamız, ama sonunda temizlendik, giyindik, hazırlandık, yola düştük... Saat üçü biraz geçiyordu UroCenter'a ulaştığımızda. Doktorumuz İhsan Karaman önce kısaca bilgilendirdi bizi, sonra Tuba'yla benim halimi görünce, bizim bekleme salonunda kalmamızın daha iyi olacağına, amcasının içerde ekibe yardımcı olabileceğine hükmetti.
Ali ne olup bittiğinin hiç farkında olmadığı için çok rahat geçti sünnet, bir uyuştururlarken birazcık mızırdandı, zaten ondan sonra, operasyon başlamadan evvel yine Tuba'ya verdiler azcık daha karnını doyursun diye, sonra da hemen kestiler zaten, 10 dakika sürdü sürmedi, hiçbir şey anlamadık... Ben bir ara girdim içeri ama, çok da meraklı değildim doğrusu, bakınmadım, zorlamadım hiç, sürekli esneyen bir Ali'den başka bir şey de görmedim...

Biraz evvel de evimize döndük. Bakalım en azından ağrı kesici fitillerin hatrına, bu gece uyuyabilecek miyiz?
19 Eylül 2007 Çarşamba
Zehra okula başladı!
16 Eylül 2007 Pazar
Göbek düştü!
Şimdi sıra geldi bu göbeği ne yapmalı sorusuna cevap bulmaya. Büyüdüğünde onu görmek istediğimiz bir yerlere gömmektense, boğaz'ın sularına bırakalım diyorum ben; özgür olsun çocuk, nereye gitmek isterse, oraya gitsin...

15 Eylül 2007 Cumartesi
Bir Hafta Böyle Geçti!
Doktor, "sadece göbeğinin düştüğü gün ve ertesi gün yıkanmayacak, onun dışında her gün yıkanabilir" demişti, biz de cumartesi sabahı, Ali'nin odası güneş alırken tam, düzeneğimizi kurduk, anneannesiyle birlikte, güzelce yıkadık Ali'yi.
Akşam Seda ile Serdar evlendiler, kalbimiz onlarlaydı...
Pazar günü anneannesiyle halası nöbet değişimi yaptılar, Pazar gecesini Selma ablam ve Serra'yla geçirdik.
Pazartesi sabahı erkenden bürokrasi yollarına düştüm, "yolda çevirseler, gösterecek kimliği yok çocuğumun, idare hukukçusuna yakışmaz ertelemek diyerek", doğru "Fatih Hükümet Konağı"na. Gerçi neler isteyeceklerini kestiremediğim için evden üç kerede çıkabildim: ilk seferinde, aşı karnesi yok, kan grubu için lazım olabilir diyerek, ikincisinde, ya annesinin nüfus kağıdı da gerekirse diye korkarak, sonuncusunda, ya evlilik cüzdanına da kaydetmek isterlerse diye düşünerek geri döndüm... Gerçi bir tek kan grubu meselesinde haklıymışım. Benim nüfus kağıdım ve Ali'nin doğum belgesi yetiyormuş, 20 dakikada verdiler nüfus kağıdını...

Akşam ilk törenimiz... Ailelerimiz geldi, dedesi Ali'nin kulağına ismini okudu...
Küçük Enes'le Küçük Furkan sünnet oldular, biz de çarşamba akşamını Ali'yle başbaşa geçirdik. Sağolsun hiç üzmedi bizi... Perşembe günü Büyük Enes'le Büyük Furkan geldiler, Furkan Amerika dönüşü bir de tatile gittiği için ilk defa gördü Ali'yi. Hepbirlikte doktora gittik. Herşey normalmiş. Topuğundan kan da aldılar Ali'nin... Dönüş yolunda itiraf ettiler, Furkan'la Enes iddiaya girmişler önce Tuba mı ağlayacak, ben mi ağlayacağım diye. Tuba arabada ağlamaya başlayınca, Furkan zaferini ilan etti, ama Enes, benim gözlerimin daha önce yaşardığını iddia ediyor...
Bu arada doktordan vize çıktı, Ali de sünnet olacak çok yakında....
12 Eylül 2007 Çarşamba
Iyi ki dogdun Ali Bebek
Baglantida sorun varsa: http://www.youtube.com/watch?v=fTMvmsLcEEU
Hepimiz, hepinizi opuyoruz!
11 Eylül 2007 Salı
Tuba, Mahmut ve Ali
Bir gün evimde otururken, pek de yalnızken, Mahmut ve Tuba'dan, ne adı, ne sanı o zaman henüz belli olmayan Ali'nin geleceğini haber aldım. Bu haberin beni niçin bir yandan güldürüp bir yandan ağlattığını şu an tarif edemeyeceğim. Duygu seli, diye bir klişe, belki yerinde olabilir. :)
Beni hem güldürüp hem ağlatan bu haber, çook uzaklardaki, o zaman ne boyu ne posu belli olmayan Ali'nin, Ömer amcasını da acaip sevindirdi. Günlüğüne o günle ilgili sevimli notlar düştü.

İşte biz bu hayaller içinde savrulup gider iken, Ali de annesinin karnında bir o yana bir bu yana savrulur iken, bir işten dönüş akşamında, Ali'nin en sevdiği amcalarından Eyüp amcası arayarak, Ali'nin artık gelmek üzere yola çıktığını söyledi.

Hepimiz hazırlandık, onu karşılamaya gittik. ben şahsen, hayatımda pek giymediğim kadar renkli şeyler giydim ki, küçük Ali ne kadar renkli bir kişilik olduğumu görsün ve bittabi, muhakkak ki yorgun olacak olan annesi, benim de canım kardeşim Tuba, azıcık renk görüp kendine gelsin. Ali'nin emmioğlusu Enes de kırmızı tişörtüyle benim yeşillerime, mavilerime katkıda bulundu. Kötü mü oldu, iyi oldu işte... ne yani, yalan mı, iyi valla..

Sonra uzun uzun bekledik. Mahmut hiç yerinde duramadı. Ben de pek yerimde duramadım. Sonracıma bir de ne duyalım, Ali gelmiş. Hepimiz birbirimize sarıldık. Mahmut'un gözleri kırmızı kırmızı olmuştu. Ali gelince insanın gözleri kırmızı olmaz da ne olur?

Sonra küvezdeki Ali'yi seyrettik. Ben hayran hayran, uzun uzun baktım. Bu arada da elimde telefonum herkeslere mesaj atıyordum. Ali geldi, diyordum. Mesajı alan da hastaneye geliyordu. Dumbledore'un ordusu gibiydik. Zaten Mahmut'un üzerindeki tişörtte Dumbledore's Army yazıyordu. Ali'yi tüm kötülüklerden korumak için hep beraberdik!

Ali bebek odasındaki en süper bebekti. Akıllı akıllı gözlerini açmış etrafı seyrediyordu. Bir ara bana bakıp gülümsediğine yemin edebilirim. Kendi kendime şöyle diyordum: eskiden Tuba ile Mahmut vardı, şimdi Tuba, Mahmut ve Ali var. Allah'ım bu ne kadar da inanılmaz bir şey! Artık o da bu ekibin bir parçası. Ve de ne şanslı bir yakışıklı bu, bütün o kitapların, oyuncakların, o annenin, babanın yanında büyüyecek. Her gün anlatacak yeni hikayeleri olan ebeveynleri var, ebeveynlerinin çok kıyak arkadaşları var. Bu çocuk, gerçekten çok şanslı!
İşte böyle düşünüyordum, artık boyunu posunu bildiğim Ali hakkında..
Çok uzun bir hikaye oldu bu, evet, bitiriyorum. Ama nasıl diyeyim, insanın bir Ali'sinin olması gerçekten güzel bir şeymiş. Onu kucağına aldığın zaman, nasıl tutacağını bilememek de ayrı bir heyecanmış. Ama en azından şunu da biliyormuş insan, ne kadar acemice olursam olayım, Ali benim oğlum, ben de onun en süper teyzesiyim, aramızda lafı mı olur?
Eskiden ikinizi öperdim Tuba ve Mahmut, şimdi hepinizi öpüyorum...
Hoşbulduk!
9 Eylül 2007 Pazar
Teşekkürler...
Ali, yerli hakları için savaşıyor!
Ali, Reyda teyzesinin taa Perulardan getirdiği başlığı ve patikleriyle uyurken, Machu Picchu'ya çıkmış kadar mutlu...
7 Eylül 2007 Cuma
Eve dönüş



Bütün bu süreçte sağolsunlar bir yandan Enes, bir yandan Zafer bol bol fotoğrafını çektiler Ali'nin.

Ali geldi...
10'u sekiz geçe, doğumhanenin kapısı açıldı, "iki ailenin de gözü aydın!" dedi hemşire. Tubayla birlikte bir başka anne adayı daha varmış içeride, ve iki arkadaş aynı anda teşrif etmişler... Sonra Ali'yi çıkardılar, kısacık da olsa kucağıma verdiler, ardından hooop küveze... Bir sürü arkadaşımız geldiler sağolsunlar, böyle söylemesi ayıp hep gözlerim doldu... İlk banyosu, ilk saç tuvaleti, derken annesiyle ilk kucaklaşması da biraz evvel tamamlandı. Şimdi annesi, anneannesi ve Ali, odadalar. Ali pek yorgun, Zafer abisine poz üstüne poz vermekten bitap düştü yavrucak... Şu anda, Zafer Abisiyle birlikte, yukarıda kafetaryada, sinmiş sigara kokuları arasında, suratımda sersem bir sırıtış, oturuyoruz...
Herkese iyi geceler, tatlı rüyalar...
6 Eylül 2007 Perşembe
Ali gel...
Günlerdir 6 Eylül akşamı Ömer Uluç'un vapur sergisinin açılışına, 8 Eylül akşamı da Seda'nın düğünündeyiz diyorduk ama, dün gece anladık ki Ali bizim planlara uymaya niyetli değil pek... Bu sabah erken saatlerde girdiğimiz NST maratonu sonunda biraz evvel aldılar Tuba'yı doğumhaneye... Allah yardımcımız olsun...
gabry'den ali'ye sevgilerle
Do do l'enfant do
Do do l'enfant do
L'enfant dormira bien vite
Dodo, l'enfant do
L'enfant dormira bientôt
Maman est en haut qui fait du gâteau
Papa est en bas qui fait du chocolat
Fait Dodo Ali mon petit-gars
Fait Dodo tu auras du lolo
4 Eylül 2007 Salı
"Güldüğüme bakma, çok ıstıraplarım var..."

İlk fotoğraf, 22 Nisan pazar günü, ben çook uzaklardayken çekilmiş; ikincisinde takvimlerimiz 20 Ağustos'u gösteriyor. Bu arada Tuba'nın bitkin göründüğüne bakmayın ikinci fotoğrafta, kimbilir kaçıncı tabu zaferinin yorgunluğunu çıkarıyor...