Duyduk Duymadık Demeyin!

Adres değişikliği

Duyurmayı epey geciktirdim ama yeni adresimiz:  aliozdil.com Her zaman bekleriz... Yanlış çimenliklerde otlamayalım lütfen :)

22 Haziran 2009 Pazartesi

Irma la douce

İlk saç traşının ardından, uzun zamandır planlayıp da bir türlü beceremediğimiz başka bir hayalimiz de gerçek oldu: Reyda'da pazar kahvaltısı... Gerçi bunca güneşli günün arasında şansımıza son haftaların en bulutlu ve esintili pazarı düştü ama ne gam! Az önce eklediğim Uvvbaaa narası da aynı günden kalma...

Ali nihayet İrma'yla karşılaşacağı için pek heyecanlı, düştük yollara. Reyda'yla pastanede karşılaşmamız da hoş oldu, Tuba arabayı bırakacak bir yer ararken, biz de nevalelerimizi aldık. Tuba bir iki Cihangir turunun ardından, pastanenin yanındaki otoparktan başka umut olmadığını görünce, ellerimizde torbalar, yürüye yürüye eve geçtik. Bu arada yoldaki bir dükkanda, İrma'ya da vik vik ses çıkartan bir çift garip kedi oyuncağı bulduk. Hayvancağız kuyruğunun filan çekilebileceği heyecanlı bir gün geçirecek, bari bir ödülü olsun...

Sahiden de Ali eve girer girmez büyük bir coşkuyla, İrma'ya olan ilgisini oyuncakları İrma'nın kafasına atmak suretiyle gösterince, kahvaltı boyunca İrma salonda, biz mutfakta diye özetlenebilecek bir usuli tedbir aldık...

İpek sağolsun, arada Ali'nin elinden tutup salona götürdü. Döndüğünde Ali, "Pisi pisi kork, kork" diye anlattı durumu. Bu, "İrma benden korkup, sehpanın altına saklanıyor." anlamına gelen özlü bir cümle.


Ali tıklım tıklım dolu bir otoparka ve önünde köpeklerin yaylandığı bir pet shop'a bakan mutfak balkonundan, başka ilgilerini tatmin etme fırsatını buldu. Kahvaltının ardından biz de salon balkonuna geçtik.

Orada, İrmayla pencere gerisinden birbirlerini uzun uzun tetkik etme şansı yakaladılar, iyi oldu. Sonrasında nihayet birbirlerine zarar vermeden aynı divanda oturup hoş beş etmeyi becerebildiler...

İrma Ali'yi tartıyor...

İrma'yla Ali'nin suretleri meczolurken...

Ve mutlu son...


Tuubaaaa!

Evet, önce anne değil baba dedi, ama abartacak bir durum yok, sonuçta Meryem'e de baba diyebiliyor. (Gerçi benden başkasına babadu demiyor, bununla övünürsem de çok görmeyin...) Tuba'nın annesi olduğunu ise elbette biliyor ama fevkalade bir durum yoksa, kendisine Tuba diye seslenmeyi tercih ediyor...

5 Haziran 2009 Cuma

Son Samuray da berbere gitti!



Sünnet meselesi daha kolay hallolmuştu. Sahiden. Ama ilk saç traşı için çok ter döktük. Önce dedik ki, "bakalım nereye kadar dayanabileceğiz?" Yaz yaklaştıkça anladık ki çok da fazla değil... (Hadi itiraf edeyim, sırf sıcaklar da değildi sorun. Ali isminde bir oğlumuz olduğunu bilen tanıdıklarımız bile, Ali'yi gördüklerinde "aa bir de kızınız mı oldu" diyorlardı, üzülsek mi sevinsek mi bilemiyorduk...) Ardından mesaimiz başladı: Acaba evde kendi kendimize mi halletsek, çocuklarla iyi anlaşan Cenk eve mi gelse? Yok yok, en iyisi alıp ilk önümüze gelen berbere sokmak...

Aaa, bu da olmaz, Ali mesela elektrik süpürgesine bayılıyor, ama saç kurutma makinesinin uzaylılar tarafından beynini ele geçirmek üzere tasarlanmış bir alet olduğunu düşünüyor, en iyisi bir çocuk berberi bulmak. Tamam da hangisi? Böyle böyle, ha bugün, ha yarın derken, en sonunda Aslı'yla Sinan'ın da iteklemesiyle, gözümüzü karartıp, Kızıltoprak e-bebek'ten randevumuzu aldık...

Çok şanslıymışız, Ali'nin saçlarını kesen Soner cidden çok başarılıydı, Ali'ye makası hiç hissettirmeden, güzelce traş etti, saç kurutma makinesi elbette yine sorun oldu ama ağlatacak kadar da değil...
Neredeyse hiç mızırdanmadan, etraftaki oyuncaklarla dan dun, dan dun oynaya oynaya bir baktı ki saçlar gitmiş. Aşağıda kaydı var, gördüğünüz gibi azıcık huzursuz, ama sonunda Soner'i kucaklayıp öptü bile. Soner de çocukların kendisinden genellikle nefret etmesine alışkınmış, çok mutlu oldu... Sonuçta çok da dramatik bir fark olmadı gerçi, mesela ben hala emin değilim Ali ne ölçüde farkına vardı saçlarındaki değişikliğin? Belki arada "neden kafama artık toka takmayı kestiler" diye düşünüyordur, o kadar...



Bu arada Gökçe sağolsun, ben "Evladım bir kuzulardan bir de saç kurutma makinesinden ölesiye korkuyor" diye anlatırken dedi ki, "Korkar tabi çocuk, ver eline saç kurutma makinesini, koy oyuncaklarını önüne, hadi bakalım kurut şunların saçlarını de, bak bakalım korkuyor mu?"
Denedim, sonuç çok başarılı, önce köpeklerin, tavşanın, devenin saçları kupkuru oldu, en sonunda da Ali'nin...

Bu arada tabii ki sınavlar, kağıtlar derken ben o kadar geciktirdim ki bütün bunları yazmayı, Ali'nin Soner'i ikinci ziyaretinin vakti de epey yaklaştı...